flickr

Zülfü Livaneli: Kardeşimin Hikayesi


Farklı bir adam şu Zülfü Livaneli. Orası kesin. Belki de Türk Edebiyatı'nın, eh tanıdığım kadarı ile, en yetkin kalemlerinden birisi. Farkı ve farklılığı gözetiyor bir kere. Önemle üzerinde duruyor kenara itilen özelliklerin, özelliklerimizin... Sıradanlığı değil de ayrımcılığı önemsiyor kelimelerinde. Anlatımda ki başarısını, kitaplarında işlediği olayları sunmadaki yeteneği ile süslüyor adeta. Kardeşimin Hikayesi, 2013 Nisan'ında piyasaya giren, öylesi bir başka Livaneli kitabı işte!

Doğan Kitap tarafından çıkarılan eser, 324 sayfalık enfes bir okuma keyfinin içerisine sürüklüyor okurunu. Kitabından bizlere bakan görsel çalışma için ise, söylenilen çokça şey var. Aslında, basit bir çıkarım yeteneği ile; bizleri, içerisinde yaşadıkları dünyayı unutacak kadar derin bir sevdanın ateşi ile öpüşen bu çiftin kimler olduğunu kavramak, oldukça muhtemel tabii. Üzerlerine geçirdikleri kefen bezinin neyi anlattığı, daha doğrusu neleri bizlerin gözlerinden sakladığı ise kitabın saman kokan sayfaları arasında gizli.

Sakin bir balıkçı köyünde yaşam sıradan seyrinde devam ederken, her şey bir cinayet ile değişecektir. Köyün kendi halinde yaşayıp giden sakinleri arasındaki yerini uzunca bir zaman önce kabul ettirmiş olan Ahmet için, bu talihsiz ölüm geçmiş anıların yeniden su yüzüne çıkmasına neden olacaktır. Unutmak için o kadar çaba harcadığı, uğruna nice bedeller ödediği anıları, gazeteci bir kızın ilgi çeken dudakları arasında gidip gidip gelecektir. 

"Aslında aşk kelimesini hiç sevmediğimi, günümüzde bunun bir pazarlama aracına dönüştüğünü söyledim. Aşk dendiğinde küçülüyordu sanki her şey. O zaman gerçek aşka ne ad verdiğimi sordu. 'Kara sevda' dedim..." 

Kim yorum yaparsa yapsın bu eser hakkında, süpriz bir final ile karşılaştıklarını söylerler. Utana sıkıla, kızara bozara itiraf etmek zorundayım ki, ben bu şansa nail olamadım dostlarım. Ahmet'in gördüğü mor tavşanlarından tutun da, evlerin kütüphaneler olması gerektiğini dikte edecek kadar ileri giden kitapsever bakış açısına kadar, zaman üzerindeki kontrolü, hayatın keskin çizgiler içerisinde birbirine dolanmış dişlilerden ibaret olduğu gerçekliğini kavratan trajik hikayesiyle de, o kadar çok benziyor ki benimkisine. Anlaşılan o ki, şaşırmak için, kitabın kendi içerisinde sakladığı gizli anlatım keyfini yitirmemek için, karakterle benzerlik taşımamak gerekiyor.

Kardeşimin Hikayesi, büyük bir puzzle adeta. Sayfa sayfa ilerleken kimi zaman sinirlenerek yazara lanetler okuyacağınız, kimi zaman da anlatımdaki başarısı ile peynirin peşine takılarak labirentin çıkışını bulmaya çalışan fare misali oyuna getirileceğiniz bu eser, bambaşka bir çalışma olmuş. Livaneli'nin, Serenad'dan sonra elime aldığımda bu eserinin, önceki kitabının başarısını asla yakalayamayacağını düşünerek çok büyük bir yanlışa düşmüşüm aslında. Yine başarmış Livaneli. Tebrikler; okuyun ve okutun bu dört dörtlük eseri.

"Herkes öleceği günü, saati bilseydi, geriye sayım ne kadar zor olurdu, düşünsenize. Geçen her dakikayı bir tabut çivisi gibi algılamaz mıydık?"

Share this:

YAZAR HAKKINDA

Ceyron Louis

2010-14 yılları arasında Mersin Üniversitesi Gazetecilik Bölümü'nde okudu. Bölümününden birincilik, fakültesinden ise ikincilik derecesi ile mezun oldu. Akademik çalışmalar, yazarlık, fotoğrafçılık ve grafikerliğe dair ürettiği ürünler ile eleştirel akla katkılarını sunmaya devam etmektedir.

    Blogger Comment
    Facebook Comment

0 yorum :

Yorum Gönder